İnkar edenlerin içinde sonsuza kadar kalacakları yer, insan bedeni ve ruhuna acı
tattırmak için özel olarak yaratılmış olan cehennemdir.
Çünkü inkar edenler
suçludurlar ve işledikleri de olabilecek en büyük suçtur. İnsanın kendini
yaratan, can veren Allah'a isyan ve nankörlük etmesi, tüm evrendeki en büyük
suçtur. Buna karşılık cehennem Allah'ın adaletinin yerine getirileceği
mekandır. İnsan Allah'a kul olsun diye yaratılmıştır. Yaratılış amacını
reddederse bu hatasının karşılığını görür. Allah, bir ayette şöyle
buyurmaktadır:
... Doğrusu Bana ibadet
etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak
gireceklerdir. (Mü'min Suresi, 60)
Ayette bildirildiğine
göre insanların birçoğu cehenneme gidecektir ve kimsenin de cehennemden
kurtulmak için bir garantisi yoktur. Her insan için en büyük tehlike
cehennemdir ve hiçbir şey, bir insanın kendisini -Allah'ın dilemesi dışında-
sonsuza kadar sürecek olan cehennem azabından korumasından daha önemli
değildir. Dünya üzerindeki hiçbir iş, cehennemden kurtulmak için yapılacak
işlerden önemli olamaz.
Bu açık gerçeğe karşın,
insanların birçoğu bir tür sarhoşluk hali içinde hareket ederler. Önemsiz bir
konu için aylarca, yıllarca çalışırlar da, kendileri için en büyük tehlike olan
cehennemden nasıl kurtulacaklarını düşünmezler bile. Ateş yanı başlarındadır
ama onlar bunu fark edemeyecek kadar kördürler. Kuran'da, "daimi
sarhoşluk" (gaflet) halindeki bu çoğunluktan şöyle söz edilir:
İnsanları sorgulama (zamanı)
yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine
yeni bir hatırlatma geldiğinde, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.
Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır... (Enbiya Suresi, 1-3)
Bazı insanlar dünya
hayatında kendilerine verilmiş olan süreyi, detaylarla oyalanarak geçirirler.
Kimisi işinde yükselmeyi, kimisi "mutlu bir yuva" kurmayı ve çok para
kazanmayı hayatının asıl amacı haline getirmiştir. Bunlar Allah rızası için yapıldığında
insana hem dünyada hem de ahirette fayda getirmesi umulan işlerdir, ancak bir
insanın hayatındaki tek amacının bunlar olması yanlıştır. Bu zihniyetteki
kişiler önlerindeki büyük tehlikenin farkında değildirler. Öyle ki bu kişiler
cehennemi sözde "hayali bir kavram" gibi kabul ederler.
Oysa cehennem, söz
konusu kişilerin şiddetle bağlandıkları bu dünyadan daha gerçektir. Dünya yok
olacaktır, ama cehennem sonsuza dek vardır. Dünyayı, evreni ve insanı eşi
benzeri bulunmaksızın sayısız denge ve ayrıntı üzerinde kusursuz bir sanatla
yaratan Allah, aynı şekilde ahireti ve cehennemi de yaratmıştır. Cehennem
azabını bütün müşrik, münafık ve inkarcılara vaat etmiştir.
Yaratılmış en kötü mekan
olan cehennem, hayal gücünün alabileceğinden çok öte bir azap kaynağıdır. Bu
azap Allah'ın şanına yakışır şekilde yaratılmıştır ve dünyada mümkün olan en
büyük acılardan kat kat şiddetli acılar içerir.
Kuran ayetlerine göre
cehennemdeki azap inkarcılar için sonsuza dek sürecektir. Bu kişiler dünya
hayatından istedikleri kadar yararlanıp, bunun karşılığında cehennemde bir süre
kalacaklarını zannederler. Kuran'da ise cehennemin sonsuza dek sürecek bir azap
mekanı olduğu haber verilmektedir. İnkar edenler, ayette bildirildiği üzere, "bütün zamanlar boyunca içinde
kalacaklardır." (Nebe Suresi, 23)
Bütün canlı-cansız
varlıkları olduğu gibi kendisini de yaratan ona "işitme, görme ve gönüller" (Nahl Suresi, 78) veren
Allah'a karşı, hayatını nankörlük ve isyan içinde geçiren kimse, -Allah'ın
dilemesi dışında- sonsuz azabı hak etmiştir. Kendisini avutmak için öne sürdüğü
safsataların hiçbir yararı olmayacaktır. Dünyada iken yaptığı taşkınlıklar,
Allah'ın dinine karşı gösterdiği kayıtsızlık ve hatta hınç, onu bu duruma
düşürmüştür. Dünyada iken Allah'a karşı büyüklük taslamış, müminlere karşı da
düşmanlık beslemiş olanlara, mahşer günü şöyle denecektir:
Öyleyse içinde ebedi
kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların
konaklama yeri ne kötüdür. (Nahl Suresi, 29)
Cehennemin en korkunç
özelliklerinden biri, azabın hiçbir zaman bitmeyecek olmasıdır. İçine bir kez
girdikten sonra artık geri dönüş yoktur. Oradaki tek gerçek sonsuza kadar
sürecek ateş azabıdır. Allah'ın kahredici ("Kahhar") sıfatının en çok
tecelli ettiği nokta budur. Bununla yüz yüze gelen insan ruhen sonsuz yıkıma
uğrar çünkü artık hiçbir umudu kalmamıştır. Kuran'da, cehennem halkının
çaresizliği şöyle anlatılır:
Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma
yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara:
"Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın" denir. (Secde Suresi,
20)
Cehennemdeki Azap Ortamı
İnkar edenler, Allah'ın huzurunda hesaba çekildikten sonra kitaplarını sol yanlarından alırlar. Bu an, sonsuza dek içinde kalacakları cehenneme sürülecekleri
andır.
Kafirler için hiçbir kaçış imkanı yoktur. Hazır bulundurulan milyarlarca insanın yarattığı mahşer kalabalığı, kafirler için bir
kurtuluş ya
da gözden kaçma imkanı yaratmaz. Kimse bu kalabalığın arasına karışıp kendisini unutturamaz, kaybettiremez. Cehennem
ehlinin her biri, kendisi için görevlendirilmiş bir şahit, bir de sürücü melekle beraber gelir:
Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin
(gerçekleştiği) gündür.
(Artık) Her bir nefis, yanında
bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
"Andolsun, sen bundan
gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir."
Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."
Siz ikiniz (ey melekler),
her inatçı
nankörü atın
cehennemin içine,
Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. (Kaf Suresi, 20-26)
İşte kafirler bu korkunç yere doğru yüzüstü sürüklenerek götürülürler. Kuran'ın ifadesiyle "bölük
bölük" cehenneme doğru sevk edilirler. Ancak daha ulaşmadan, uzaktan cehennemin korkusu yürekleri sarar.
Çünkü cehennemin dehşet verici homurtusu ve uğultusu çok uzaktan bile duyulur.
... kaynayıp-feveran ederken onun
korkunç homurtusunu işitirler. Öfkesinin şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak... (Mülk Suresi, 7-8)
Ayetlerde bildirildiğine
göre, inkarcılar, dirilişle birlikte başlarına gelecekleri hissetmeye başlarlar.
Boyunları aşağılanmaktan ve utançtan ötürü bükülmüştür. Başları düşmüş,
dostsuz, yardımcısız kalmış, kibirleri kırılmış, çökmüş durumdadırlar. Utançlarından
dolayı başlarını kaldırmadan gözlerinin ucuyla bakarlar. Bir ayette şöyle
belirtilir:
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz
ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi
nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler.
Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler. (Şura Suresi, 45)
Cehennem azap vermek
için yaratılmıştır. İçine atılan çok sayıda inkarcıya rağmen daha fazlasını
ister.
O gün cehenneme diyeceğiz: "Doldun
mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek. (Kaf Suresi, 30)
Cehennem bir kere
yakaladığını sonsuza kadar alıkoyar. Allah, Kuran'da cehennemi şöyle tarif
etmektedir:
Onu Ben, cehenneme
sürükleyip-atacağım. Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin? Ne alıkoyar, ne bırakır. Beşere delicesine susamıştır. (Müddessir Suresi, 26-29)
Kilitlenen Kapıların Ardındaki Sonsuz Hayat
İnkar edenler, cehenneme
girdiklerinde cehennemin kapıları üzerlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet
verici görüntülerle karşılaşırlar. Biraz sonra ateşe atılacaklarını ve bunun da
sonsuza kadar süreceğini anlamışlardır. Kapıların kapanması, artık bir çıkışın
ya da kaçışın olmadığını gösterir. Allah, inkarcıların durumunu şöyle haber
verir:
Ayetlerimizi inkar edenler
ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). Kapıları kilitlenmiş bir ateş
onların üzerinedir. (Beled Suresi, 19-20)
Karşı karşıya kaldıkları
azap, Kuran'da bildirildiği üzere, "büyük
bir azap" (Al-i İmran Suresi, 176), "şiddetli bir azap" (Al-i İmran Suresi, 4) ve "acıklı bir azap"tır (Al-i
İmran Suresi, 21). İnsanın dünya hayatında sahip olduğu kıstaslar, cehennem azabını
tam olarak kavramaya yeterli değildir. Birkaç saniye olsun ateşe veya kaynar
suya dayanamayan insan, sonsuza kadar sürecek bir ateş azabını zihninde
gerektiği gibi canlandıramaz. Hatta dünyadaki ateşin verebileceği herhangi bir
acı, cehennem azabının şiddeti ile karşılaştırılamaz. Allah'ın azabının bir
benzeri yoktur:
Artık o gün hiç kimse
(Allah'ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse
vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)
Kuran'da anlatıldığına
göre, cehennemde tam anlamıyla bir hayat, ancak her anı çok yönlü işkencelerle
ve acılarla dolu bir hayat söz konusudur. Cehennemdeki bu hayat ise,
aşağılanmanın, rezilliğin, sefilliğin, fiziksel ve psikolojik eziyetlerin,
işkencelerin çok çeşitli uygulamalarından oluşur. Cehennemdeki azabı dünyadaki
herhangi birşeyle kıyaslamak elbette mümkün değildir.
Cehennem ehli beş
duyusuyla da azap çeker. Gözü dehşet verici ve iğrenç görüntüler görür; kulağı
korkunç ve acı veren sesler, uğultular, gürültüler, çığlıklar, inlemeler,
haykırışlar duyar; burnu olabilecek en pis ve tiksinti verici kokularla dolar;
dili en iğrenç tadları, en dayanılmaz acıları hisseder; derisi ve tüm vücudu,
tek bir hücresi eksik kalmamak üzere yanar, kavrulur, parçalanır, şiddetli
acılar içinde kıvranır. Bir türlü ölüp yok olmaz. Kuran'ın ifadesiyle "ateşe ne kadar da dayanıklıdır".
(Bakara Suresi, 175) Derileri yenilenir, azapta hiçbir kesinti ve hafifleme
olmadan aynı işkence sonsuza doğru gider. İnkar edenlerle ilgili olarak Allah
bir ayette şöyle buyurmaktadır:
"Girin ona; artık ister
sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızla
cezalandırılıyorsunuz." (Tur Suresi, 16)
En az fiziksel acılar
kadar cehennemde şiddetli manevi azaplar da vardır. Aşağılanır, horlanır, rezil
olur, pişman olur, çaresizliğini ve ümitsizliğini düşündükçe bu azap daha da
artar. Sonsuzluk aklına geldikçe mahvolur. Öyle ki, azap bir milyon yıl sonra
veya bir milyar yıl sonra ya da trilyonlarca yıl sonra sona erecek olsa bu onun
için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olurdu. Ama azabın bir daha hiç sonunun
gelmeyeceğini, cehennemden -Allah'ın dilemesi dışında- hiçbir zaman çıkış
olmayacağını bilmenin verdiği ümitsizlik hissi dünyadaki herhangi bir
ümitsizlik hissiyle kıyaslanamayacak bir duygudur.
Kuran'daki tasvirlerden
anlaşıldığına göre cehennem, pis kokusu, dar, gürültülü, karanlık, isli,
dumanlı, izbe ve tekin olmayan sokakları, hücreleri kavuran sıcaklığı, en
iğrenç yiyecek ve içecekleri, ateşten elbiseleriyle sonsuza kadar sürecek olan
sayısız azap türünün var olduğu bir mekandır.
Cehennemdeki ortamı,
fikir vermesi açısından bazı yönlerden, nükleer savaş sonrasındaki dünyayı
tasvir eden filmlerdeki karanlık, alabildiğine pis, iğrenç, bunaltıcı ortamlara
benzetebiliriz. Elbette böyle bir mekanda ona uygun da bir hayat söz konusudur.
Cehennem ehli duyar, konuşur, tartışır, kaçmaya çalışır, ateşte yakılır, azabın
hafifletilmesini ister, susar, acıkır, pişmanlık duyar. Şuuru çok açıktır.
Bu ortamda cehennem
ehli, pis ve iğrenç mekanlarda hayvanlar gibi yaşarlar. Yiyecek olarak yalnızca
zakkum ağacını veya darı dikenini bulabilirler. İçecek olarak ise irin, kan ve
kaynar sudan başka birşeyleri yoktur. Bu arada ateş onları her yanlarından
kuşatmıştır. Yanan derilerinin yerine yenileri yaratılır. Böylece ateşin
verdiği acı, kesintisiz bir şekilde hiç hafiflemeden devam eder.
Derileri dökülmüş,
etleri yanmış, iç organları fırlamış, bütün vücutları yanık, kan, irin içinde
olduğu halde zincirlere vurulur ve kırbaçlanırlar. Tasmalandırılır, elleri
boyunlarına bağlı olarak cehennemin daracık yerlerine atılırlar. Zebaniler
tarafından ateşten yataklara yatırılırlar, üzerlerine örttükleri örtüler bile
ateştendir. Bu azaptan kurtulabilmek için sürekli feryat ederler, yalvarırlar,
ama kendilerine cevap bile verilmez. En azından, bir günlük de olsa azabın
hafiflemesini isterler, ama yine aşağılanma ve azapla karşılık görürler.
Cehennemde yaşanacak
olan bütün bu olaylar kesin birer gerçektir. Bugün dünyada sürdürdüğümüz hayat
kadar hatta daha da gerçektirler.
Ayetlerde bildirildiği
üzere, Allah'a, O'nun tam olarak istediği gibi değil, bir ucundan ibadet
edenler (Hac Suresi, 11); "nasıl olsa Allah bağışlar" diyerek günah
işleyip de azapta belirli bir süre kalacaklarını umanlar (Al-i İmran Suresi,
24); Allah'tan başka ilahlar edinerek, para, mevki, kariyer gibi kavramları
hayatlarının amacı haline getirenler; Allah'ın dinini kendi istekleri
doğrultusunda değiştirenler, Kuran'ı şahsi menfaatlerine göre yorumlayıp
çarpıtanlar, imandan sonra inkara sapanlar, kısacası bütün inkarcılar, müşrikler
ve münafıklar hepsi cehenneme istiflenirler. Bu Allah'ın kesin bir sözüdür ve
gerçekleşecektir:
Eğer Biz dilemiş olsaydık,
her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz
gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr
edenlerle) tamamıyla dolduracağım." (Secde Suresi, 13)
Bu insanlar da zaten
cehennem için özel olarak yaratılmışlardır:
Andolsun, cehennem için
cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır
bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır
bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte
bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Bütün bu hallerine
karşın, artık sonsuza kadar cehennem ehline acıyacak, onları ateşten
kurtaracak, onlara yardım edebilecek tek bir kişi yoktur. Allah onlarla
ebediyen muhatap olmayacaktır. Unutulmuşluğun, terk edilmişliğin, itilmişliğin
ızdırabını yaşarlar. "... bugün,
kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 35) Tek muhatap
oldukları önlerindeki sonsuz yaşamlarında kendilerine sayısız azap ve
işkenceler uygulayacak olan azap melekleri yani; "zebaniler"dir.
Cehennem ehline azap
vermekle görevli olan bu melekler zerre kadar merhamet hissine sahip
değildirler. Son derece acımasız, sert, güçlü ve dehşet verici meleklerdir
bunlar. Alemlerin Rabbi olan Allah'a iman etmeyenlerden, hak ettikleri şekilde
intikam almak için yaratılmışlardır ve görevlerini kusursuz olarak yerine
getirirler. "İltimas" yapmaları, azabı eksik tutmaları, inkarcıları
gözden kaçırmaları mümkün değildir.
Her insan böyle bir
tehlikeyle karşı karşıyadır. Eğer kendisini yaratmış olan Allah'a nankörce
isyan eder ve böylece olabilecek en büyük suçu işlerse, cehennem azabıyla
cezalandırılacaktır. Bu nedenle Allah, insanları bu suçu işlememeleri için
uyarmaktadır:
Ey iman edenler, kendinizi
ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde
oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona
isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. (Tahrim Suresi, 6)
Hayır; eğer o, (bu tutumuna)
bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O
yalancı, günahkar olan alnından. O zaman da meclisini (yakın çevresini ve
yandaşlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. (Alak Suresi, 15-18)
Sonuçsuz Yalvarmalar ve Ümitsizlik
Cehennem ehli, büyük bir
çaresizlik içindedir. Başlarına gelen azap, hem korkunç derecede acı verici hem
de sonsuzdur. Tek çare olarak sızlanmayı, yalvarmayı seçerler. Gördükleri
herkese yalvarırlar. Cennet ehlini görürler, onlardan bir parça olsun su ve
yemek isterler. Allah'a yalvarmaya, merhamet dilemeye çalışırlar. Ama, hepsi boşunadır.
Yalvarmalarının bir kısmı, cehennemin bekçileri olan zebanileredir.
Kendilerine en görülmedik işkenceleri yapan bu azap meleklerine bile yalvarır ve onlardan kendileri
adına Allah'a
aracılık etmelerini isterler. İçinde bulundukları azap o kadar yoğun bir azaptır ki, onun bir gün olsun
hafifletilmesi için yalvarırlar ama yanıt alamazlar:
Ateşin içinde olanlar,
cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü
(olsun) bize hafifletsin." (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık
belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler.
(Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası çıkmazda
olmaktan başkası değildir. (Mümin Suresi, 49-50)
Bunun yanında Allah'tan
merhamet dilemeye de çalışırlar. Ancak yine boşunadır:
Dediler ki: "Rabbimiz,
mutsuzluğumuz
bize karşı
üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz. Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkâra) dönersek, artık gerçekten zalim
kimseler oluruz." Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin. Çünkü gerçekten
Benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en
hayırlısısın, derlerdi de, siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve
siz onlara gülüp duruyordunuz. Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir."
(Müminun Suresi, 106-111)
Ayetten anlaşıldığına
göre bu, Allah'ın cehennem ehline son hitabıdır. (Doğrusunu Allah bilir) Çünkü,
Allah bunlara "O'nun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin" dedikten
sonra artık bunun aksi söz konusu değildir. Bu, düşünmesi bile insana çok sıkıntı
veren bir durumdur.
Cehennem ehli çığlık çığlığa
azap çekerken, "kurtuluşa ve mutluluğa eren"ler, yani müminler de
cennetin nimetleri içindedirler. Ve cehennem ehlinin çektiği manevi azapların
birini, söz konusu cennet ehli ile olan diyaloğu oluşturur. İnkarcılar,
cehennemin korkunç azapları içinde işkence görürken, bir yandan cenneti görür,
oradaki büyük nimet ve ihtişamı izlerler. Dünyada iken kendileriyle alay
ettikleri müminlerin; büyük bir rahatlık içinde, görkemli mekanlarda, muhteşem
evlerde, nefis yiyecek ve içecekleri tattıklarını görürler. Kendi yaşadıkları
azap ve aşağılanmaya karşılık, müminlerin böylesine büyük bir nimet, övülmüşlük
ve huzur içinde olduğunu fark ederler.
Bu ise yaşadıkları azabı
daha da şiddetlendirir. Duydukları pişmanlık, dayanılmaz boyutlara varır.
Dünyada iken iman etmemiş, müminlerin aksine Allah'ın hükümlerine itaat etmemiş
olmalarının kahredici pişmanlığı içinde boğulurlar. Bu psikoloji içinde, cennet
ehliyle diyalog kurmaya, hatta onlardan yardım dilemeye de çalışırlar. Yalvarırlar,
ancak yine boşunadır. Bu arada cennettekiler de inkarcıların halini görürler ve
bu onların Allah'a daha çok şükretmelerine neden olur. Kuran'da, cennet ve
cehennem ehli arasındaki diyalogları şöyle haber verilir:
Onlar (müminler)
cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkarları;
"Sizi şu cehenneme
sürükleyip-iten nedir?"
Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.
"Yoksula yedirmezdik.
(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.
Din (hesap ve ceza) gününü
yalan sayıyorduk.
Sonunda yakîn (kesin bir
gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."
Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. (Müddesir Suresi, 40-48)
Sonsuz Azaptan Kurtulmak İçin Bir Hatırlatma
Bu bölümde, herşeyi olduğu
gibi insanı da bir amaçla yaratan, üstün kudret sahibi Allah'ın varlığına
inanan ve O'nu inkar eden insanların ahiretteki durumlarını özetledik. Ancak
unutmamak gerekir ki, bu anlattıklarımız insanların doğduklarından beri
dinlemeye alıştıkları cennet ve cehennem tasvirlerinden çok farklı bir amaç
içermektedir. Amacımız bazı insanlara inançsız olarak yaşadıkları hayatta
çektikleri sıkıntının, ahirette de yakalarını bırakmayacağını bir kez daha hatırlatmaktır.
Elbette her insan
dünyada dilediği şekilde
yaşamakta,
dilediği yolu
seçmekte serbesttir. Hiçbir insanın bir diğeri üzerinde herhangi bir zorlaması olamaz. Ancak Allah'ın varlığına ve sonsuz adaletine
iman eden insanlar olarak hepimizin görevi, inkar eden ve içinde bulundukları durumun, gidişatın farkında olmayan insanları uyarıp korkutmaktır. Zira Allah bu insanların içinde bulundukları durumu ayetleriyle şöyle bildirmiştir:
Binasının temelini, Allah
korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının
temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem
ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
(Tevbe Suresi, 109)
Dünyada Allah'ın
ayetlerinden yüz çeviren ve kendilerini yaratan Rabbimiz'i şuursuzca inkar eden
insanların ahirette hiçbir kurtuluşları olmayacaktır. O halde insana düşen,
gerçekleri fark ettiğinde hiç zaman yitirmeden içine girdiği ve sonu yıkım olan
yoldan geri dönüp, kendini Allah'a teslim etmektir. Bunu yapmadığı takdirde, aşağıdaki
ayetlerde bildirilen pişmanlığı mutlaka yaşayacaktır:
O inkâr edenler Müslüman
olmayı nice
kereler dileyecekler. Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İleride
bileceklerdir. (Hicr Suresi, 2-3)
Sonsuz azaptan ve bu pişmanlıktan
kurtulmanın ve Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın yolu ise bellidir:
Geç olmadan Allah'a
gönülden iman etmek,
Tüm yaşamını Rabbimizi
razı edeceği umulan davranışlarla geçirmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder